2 Nisan 18

ölürsün

kendini buradan bırakırsan ölürsün
bir adım daha attığında,
gözlerini bir kez daha “o” günkü gibi kırptığında
tek bir söz daha söylediğinde ölürsün.
kendini tam buradan bırakırsan ölürsün
ellerin dizlerinin, günahların kalbinin üstünde
tek bir yalan daha söylediğinde ölürsün.
öyle bir yerdesin işte.
farkına vardığında ölürsün.

2 Nisan 18

kız çocuğu

geceyle gündüzün tam ortasına sıkışmış,
sağı solu kireçten beyaz günahlarla çevrelenmiş küçük bir kız çocuğusun sen.
minicik ellerinin arasında sakladığın güneşlerden
kendi kalbinin odalarına sığınmış küçük bir yosma.
aşk diye sığındığın tüm o limanlardan
acı, ızdırap ve bolca eziyet yükleyip
toplayıp, mutluluk diye dağıtansın sen
sen, mutluluk diye ölümü, aşk diye daha bir ölümü arzulatansın

2 Nisan 18

ademoğlu

bak işte burası ademoğlu
ömrün boyunca oradan oraya savrulup
peşinde koştuğun şeyler gibi
eninde sonunda geldiğin yer burası.
mutlulukmuş, paraymış, aşkmış
aklına getirdiğin tüm o güzel şeylerin
veyahut ” aman bana dokunmasın ” dediğin
tüm o melanetlerin, ateşin içinde eriyen naylon gibi eriyip yok olduğu yer burası.
burası, gecelerin sabahlara, yazların kışlara, ateşlerin sulara karıştığı yer.
burası yolun sonu ademoğlu.
ceplerine avuç avuç doldurduğun tüm o güzel anılarının hezarpare olduğu yer,
yolda düşürdüğün merhametinin, vicdanının, kalbinin ulaşamayacağı yer burası.
gerçi düşürmedin ya, orası apayrı.
burası herkesin yekvücut olduğu, tüm acıdan, kederden, dertten pay aldığı yer.
işte tam burası, ölünün ölü, dirinin daha bir ölü olduğu yer.
uzat ellerini ademoğlu,
aç avuçlarını.
burası günahlarının ortaya döküleceği yer.
burası hep gelmek istediğin o yer.
aç gözlerini ademoğlu,
burası hissizliğin, çaresizliğin ana kucağı

24 Ocak 18

nem

şu geçtiğin yollarda
kulaklarını okşayan bir piyano tuşunda bekliyordum seni
gecenin bir köründe
elimde gün ışığıyla kapında,
gözlerinin kenarlarına bıraktığım nemdeydim
bakmadın
görmedin
ellerini uzatsan
bir adım atsan…

o kadardaydım işte
hepi topu o kadardaydım

1 Ocak 18

aşk

o nasıl güzel gözler ulan!
ya o bembeyaz eller, incecik bilekler
o ses var bir de
kalbimin ortasına kazmalarla küreklerle dalıp
tek kelimede bin parçaya ayıran o ses nedir ulan öyle!
nesin, nasıl bir şeysin sen be!
avuçlarımı birbirine sürtüp parmaklarımı çatır çatır çıtlattıran
kafamı bir oraya bir buraya yatırıp
korkudan sana baktırmayan şey de var tabi!

benim gibi bir adamı
hatta benim gibi bomboş, boktan bir adamı
gecenin bir yarısı elinde sigarasıyla balkon köşelerinde düşündüren şey nedir peki?
ulan iyi bir şey mi kötü bir şey mi tüm bunlar, bilemiyorum da!
nedir içine girdiğim bu şey!
allah bin belasını versin neyse de!
aklımı aldı başımdan kaç gündür,
kaç gündür uyutmadı, yedirmedi, içirmedi…

5 Aralık 17

baharın ilk günü

gün doğmadan uyandırsın beni gözlerin
ellerin dudaklarımda, yanaklarımda oynaşsın
sesin mutlu çocuklar gibi koştursun kafamın içinde
uyandığımda sen ol yanımda
baharın ilk gün gibi
ağacın ilk yaprağı gibi
ilk sen doğ sabahlarıma
ilk sen düş yollarıma

22 Kasım 17

jüpiter

yarısı dolu bira bardağının etrafında dolanıp duruyorum
bir yolunu bulsam da denk gelsem gözlerinle diye
ellerimi fıstıkların içinde besliyorum
belki yarım bir fıstık tanesinde görüşürüz diye
öylece sallıyorum ayaklarımı masa altı cumhuriyetinde
olur da karşılaşırsak bir özürle kalbimin cinayetine sebep olurum diye
ahh güzel gözlü azrailim ah
bilmiyorsun neler geçiyor aklımdan
sana jüpiterin tamamen gazdan oluştuğunu anlatırken

14 Kasım 17

kalp mesafesi

hani o yanından yürüyüp geçip giden genç kız
metrobüs kuyruğunda seni itip kakan yaşlı teyze
film başlamadan dizlerine sürte sürte geçip gidenler var ya

paranın üstünü önündeki tabağa koyan büfeci
balık ekmeğini gazete kağıdına sarıp uzatan herif
asansörde ayağına basan o elleri sigara kokan plazalı
yaptığın işi beğenmeyen patron bozuntusu
hah işte o önündeki boş bira bardağını kapıp götüren garson var ya

işte onların yerinde olmak için birçok şeyden vazgeçebilecek biri var
gözlerinin yeşiline bakıp bakıp iç geçirecek
ağzından çıkacak tek bir kelime için kendini terkedecek

bir kalp mesafesi yakınında olmak için sevmeyi yeniden öğrenecek

21 Eylül 17

kelebekler

aklıma geldiğinde..
bana baktığında..
adımı söylediğinde..
içimde yeşeren otları koparmaktan yoruldum ben
yoruldum göğsümü yakıp kavurmaya çalışan ateşi söndürmekten
bunu bana yapmasan olmaz mı
diriltmesen her gün öldürdüğüm kelebeklerini
gülmesen bana öyle,
azıcık daha yaşatsan beni…

21 Eylül 17

yaralar

şu gördüğün yaraların hepsi sana ait
artık kimsenin tutmadığı ellerimin..
okşamadığı yüzümün..
başını yaslamadığı omuzlarımın hali senin yüzünden hep
senin yüzünden tüm bu bitikliğim
kimsenin beni sevmemesi senin yüzünden
ha, bilmiyorsun o ayrı