27 Ocak 25

derler

şimdi ben buradan kendimi bu koyu boşluğa bıraksam
korktu derler
ürktü, kaçtı derler ardımdan
ne çektiğimi bilirler, ne sebebimi anlarlar
ne de içimde büyüttüğüm acıları sahiplenirler
öyle boş boş konuşup dururlar
bir laf etsen dinlemezler
bir şey istesen yüz çevirirler
sen çevirirsen ömrünce yıpratırlar
bin türlü kötü söz ederler hakkımda
silip atsan türer, gelirler bir yerden
görmezden gelsen illa hatırlatırlar
duymazdan gelsen…

ben şimdi tüm bunlardan yılıp, bezdiğimi kime anlatayım
tüm bunlardan içimin ezildiğini, canımın tükendiğini kime diyeyim…

şimdi tüm her şeyi geride bırakıp kendimi koyversem şuraya
korktu derler
ürktü, kaçtı derler…

19 Nisan 24

cinayet

biraz senin
biraz benim kederimden
biraz da el ele büyüttüğümüz günahlardan
ne güzel mutluluklar yapmışız kendimize
biraz dünden
biraz bugünden
az biraz da bile isteye mahvettiğimiz yarınlardan
ne güzel yalanlar semirtmişiz avuçlarımızda

şimdi hangi şarkı
hangi kokulu şiir kurtarır saflığımızı
hangi aşk dolu bakış gizler cesetlerimizi

bu mutluluk sana
bu övgü bana
bu cinayet ikimize

8 Nisan 24

günahlar

kimse getirmedi beni bu yere
kimse sürüklemedi saçlarımdan, tenimden beni
bilakis yürüyerek, koşar adım geldim
ne bir urgan, ne bir zincir tutabildi beni yerimde
her şey kendi isteğimden
kendi irademden
kendi çıplaklığımdan

istediğin oldu
al şimdi beni
koy diğer günahlarının yanına

20 Şubat 24

bu şehirde

bir ben varım bu şehirde
bir de titrek sokak lambaları
bir yanda yitik aşk şarkıları
diğer yanda yorgun deniz dalgaları
ne anlattığı belirsiz dudaklarımla
bir ben varım bu şehirde

bir gece çöker üstüme böyle
bir acısı dinmeyen kalp ağrısı
gözlerimde buğu olurken sensizliğim
bir ben varım bu şehirde
bir de sana yazdığım şiirler
seni çok özleyen
seni en çok bekleyen

18 Şubat 24

suskunluğumda

kaç güneş doğdu bu boş duvarlara
kaç kış tenini bıraktı camlarıma
ağlayan bulutların izi ne çok değdi avuçlarıma
ve ben her sabah ne hüzünlerle uyandım

halen sessizce izlerim kendimi boş çerçevelerde
utanıp kırınca aynaları hep aynı pişmanlığa dönerim
sonra dururum, düşünürüm
kaç ayna bu kırılan utancımdan
kaçıncı utanışım çaresizliğime

kaç ben yitip gitti karanlıklarımda
kaç gündüzüm karardı sessizliğimde
kaç benliğim yok oldu suskunluğumda

13 Eylül 23

biz-ikimiz

ipleri çözülmüş yorgun bir gemide
rüzgarın ısrarcı öfkesine direniyoruz
bileklerimize kadar su
boğazımıza kadar hüzün
çaresizliğime ağlıyoruz

direndiğimiz aykırılıklarımızın gölgesinde
birbirimize sığınıp azalıyoruz
ne bir ses, ne bir his
sarıldığımız hasretimizin dualarıyla
sevgimize tutunuyoruz…

5 Eylül 23

düşkünlüğüm

göğsümde inip kalkan telaşın sebebi senden başkası mı?
senden başkası mı yok oluşumun geçerli sebebi
nedir senden usandırmayan bu derdimin dermanı
gitsem gidilmiyor, kaçsam kopulmuyor
içkinin dibi, şarkıların koynu, denizlerin örtüsü yetmiyor
kendime sarılıp sarılıp öldürüyorum kendimi
nedir sana bu düşkünlüğümün nedeni
biliyorsan yalvarırım sen söyle
kurbanın olayım sen söyle…

9 Haziran 23

mutsuzluk yeri

öyle güzel mutsuz olunur ki burada
burası öyle gülmeleri bilmez
gülenleri de tanımaz
burası…
burası öyle mutsuz eder ki adamı
kapıdan, pencereden baksan yeter
içeri girmesen de olur
fark etmez

öyle güzel mutsuz olunur ki burada
herkes senin gibi yorgun, endişeli ve üzgündür
kimsenin yüzüne zerre ışık düşmez
nefesler sessiz, bakışlar ifadesiz, eller çaresizdir burada
ölü gibi de değil de
yaşıyor gibi de değildir buradakiler
bir baksan yeter
konuşmasan da, oturmasan da olur
fark etmez

öyle güzel mutsuz olunur ki burada
hangi derdine yanarsın bilemezsin
eşine mi, dostuna mı, kendine mi üzülsen bilemezsin
ellerin titrer, yüreğin sıkışır, dudakların çatlar kendiliğinden
öyle güzel mutsuz olursun ki burada
ne bir şeyin tadı, ne rengi, ne kokusu gelir
kulağında hep aynı ses, dilinde aynı tat, yüreğinde aynı sızıyla
ne gündüzü bilirsin, ne geceyi
ölmek istesen öldürmez de
zaten ölsen de fark etmez

6 Mart 22

düşüş

öyle bir düşmüşüm ki..
güneşin denizin sonunda yavaş yavaş boğulması gibi
gözlerimi küçülterek,
dudaklarımda sessiz bir şarkıyla
öyle güzel düşmüşüm ki..

boşluğun öylesine güzel,
derinin öylesine uçsuz
ve siyahlığın öylesine siyahtı ki,
ne düşmesi
öylesine güzel bırakmışım ki kendimi…

neresi rüya, neresi serap umurumda değil
sakin, sessiz bir yolculuktaydım sanki
yol öyle güzel, sonu öyle şahaneymiş gibiydi ki

13 Nisan 21

yazın ölmek

ben yazın ölmek istemem
yazın hava güzel olur
onun yerine çocuklarla sokakta oynamak isterim
bakkalın önünde uyuklayan rasim amcaya muziplik yapmak
şennur teyzenin sepetini aşağıdan çekmeyi isterim
kenan’ın sevgi’ye yaptığı kuru bozmak
sokakta halı yıkamak isterim

ben yazın ölmek istemem
köprüde balık tutmak isterim
yan komşuma bereketi sormak
on dakikada bir sabırsızca yeniden olta sallamak isterim
geçen gemilerin dalgalarına acı acı sövüp
tuttuğum balıkları okşayarak kovaya atmak isterim

ben yazın ölmek istemem
vapurun üst kamarasında karaköy’e geçmek isterim
altımda deniz çarşaf, yanımda çayım berrak hayal kurmak isterim
bir de yanımda sevdiğim varsa dokunmayın keyfime
bir yandan ona sarılıp gönlümü beslerken, diğer yandan martılara simit atmak isterim

ben yazın ölmek istemem
gölgeli bir söğüdün altında ada havası solumak isterim
elimde sait, masamda demli çay, ara ara önüme düşen yaprak isterim
keyfim gıcır, saatim bozuk, telefonum çalmasın isterim
gözlerimi ara ara kapatıp rüzgara kulak vermek isterim

ben yazın ölmek istemem
rakının yanında ezineyi sularıyla ballandıran kavun isterim
boğaza karşı dostlarla hafif çakırkeyiflik isterim
fonda senar, masada yetmişlik, denizden gelen esintiyle sarhoş olmak isterim
telaşa girmeden, bir şeyi hatırlamadan, derdi – tasayı umursamadan kadehlere vurmak isterim

ben yazın ölmek istemem
yazın hava güzel olur